30 Eyl 2010

Çanakkale

Yazmaya,anlatmaya ne kalem nede yürek güç yetirebilir o şanlı tarihi. Eldivan durdu Dünya Türk karşısında. Zannettiler,Osmanlı'nın gücü kalmadı artık! İstediğimizi alma gücü bizde dediler.Heyhât unuttular !Karşılarında damarında ve suyunda asilliğin temsili Osmanlı vardı.

***

Vanlı İsmail,Nur-ül Bahir gemisinde nöbet tutmaktadır.Birden gecenin karanlığını titreten derin bir gürültüye dikkat kesilir.

-Bu ses o olmalı der.

Suyu yararak bir nesne gemiye doğru yaklaşmaktadır...Bu bir torpidodur.İsmail bir karaya bakar,vatan müdafaası için analarını,bacılarını ve daha öteye gerdekten çıkıp savaşa katılan kardeşleri üzerinde göz gezdirir,sonra gözünü gemiye her an biraz daha yaklaşan torpidoya diker.Aklı ve yüreği arasında gel git yapar.Kısa bir bekleyişten sonra kendisini denize atar.Az sonra etrafı kızıllığa bürüyen bir gürültü kopar.İsmail zerrelere bölünür.Vanlı İsmail torpidoyu göğsünde karşılar.Kendisini bekleyen anası ve hanımı adına görevini yerine getirir.

***

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın'

**

Almanlar denizlerde de güçlenmiş ve sömürülen topraklara göz dikmişlerdi. Böylece dünyayı yöneteceklerine inanıyorlardı. Bunun için Osmanlıyı taraflarına almalıydılar. Bu tavır uzak ülkelerin lideri İngilizleri kızdırdı. Britanya’nın hırslı çocukları Hindistan'ı tamamen sahiplenmişlerdi. Fransızlar ise (biraz da Ermenilerin hatırına)Suriye ve Güney doğu Anadolu’ya niyetleniyorlardı. Rusya ayrı bir alemdi. Bitmez tükenmez insan ve toprak kaynaklarına rağmen daha fazlasını istiyordu. Boğazlar teklif edilince düşünmeden he dedi ve itilaf devletlerinin arasına katıldı.

Osmanlı... O koca imparatorluk ne hallere düşmüştü. Abdülhamit han hal edilmiş Beylerbeyi sarayına kapatılmıştı. Yönetime el koyan üçlü çetenin (Enver, Talat ve Cemal paşa)gözleri kara idi. Almanlar özellikle zavallı Enver'i avuçlarının içine almışlardı

Artık kahraman ve hainler belirmeye başlamıştı yavaş yavaş. Tarihe isimlerini kimileri unutulmaz ve minnet kalınan olarak yazdıracak. Ah ne büyük bir ulviyettir bu. Ardından lanet değil dua okunan olmak.Ve birde diğerleri…?

**

Ve işte bir şehidin mektubundan notlar…

31 Mayıs 1915

Sevgili Babacığım,Valideciğim.Muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti.Fakat bundan sonrakinde kurtulacağıma pek ümidim olmadığından bir hatıra olarak yazıyorum.

Şahadet rütbesine erişirsem kendimi Allah’ın sevgili kulu olduğuna kanaat edeceğim. Göz bebeğim olan Münevver ve Nezihçiğimi evvela Allah’ a sonra sizin himayenize bırakıyorum.

Onlar hakkında ne mümkünse lütfen yapınız. Servetimizin olmadığı malumumdur. Mümkün olandan fazla bir şey isteyemem. Sevgili baba ve valideciğim belki bilmeyerek size karşı kusurlarda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz.

Bir diğer Mektup…

Üsteğmen Zahit’in eşine yazdığı satırlar.

….Bilirsin her savaşa giren şehit olmaz.Fakat eğer ölürsem sakın gam yeme.Vatan için şehit olursam bana ne mutlu.Ancak sana vasiyetim var;

Eşyanın listesi ilişiktedir. Bunları sat. Ele geçecek paradan mihri muaccel ve müeccelini al. Kalanı ile bana mevlit okut. Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma…

Bu mektubu aldığında okurken ağlamana gözyaşı akıtmana razı değilim.

**

Yer gök inlemekte… Dillerde Allah’a varan dualar. Yüreklerde Onun zikri. Melekler saf saf olmuş yardım emrini beklemekteler…

Ey sevdalara kan sıçratan Çanakkale. Sen sevenleri ayırdın. Sende yatmakta bugünlerin gerçek sahipleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder